Merhabalar,
Bugün bir kitaptan, romandan bahsedeceğim size konu çok tanıdık
gelecek aslında bana sanki yaşamışım gibi hissettirdi.
Yapayalnız yaşayan
bir adam, yalnızlıktan başka duygu hissetmeyen bir adam bu, insan içine çıkmaya
korkan, kimseyle iletişim kuramayan kendi halinde dediğimiz sıfat tam da uygun
bu adamcağız için,
Her gün sabahtan akşama kadar aylak aylak gezen in cin top
oyuyor dediğimiz yerlerde vakit geçiren umutsuz vakalardan, lakin bir gece
evine dönerken onun için bir umut kapısı açılıyor, korkularını orada bırakmak
zorunda kalıyor, Çünkü, korku duygusundan başka körelmiş gün yüzüne çıkmasını
bekleyen aşk, sevgi, kırgınlık, kaygı, üzüntü, acıma vb. duyguları ortaya
çıkıyor.
O gece kahramanımız bir bayanla karşılaşıyor ve hikaye o
zaman başlıyor.
Evet kitabın konusu aşk;
Niçin insanlar birbirlerine karşı açık yürekli
davranmıyorlar? Neden en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler gizliyor,
bütün düşündüklerini açıklamıyor.? Sözlerimizin yabana atılmadığını bildiğimiz
zamanlar bile neden içimizden geçenleri olduğu gibi söylemiyoruz.? Nedense
her kes olduğundan daha sert görünmek istiyor.? Duygularını hemen açığa vurursa altta
kalacakmış, küçük düşürülecekmiş gibi bir korkuya kapılıyor.?
Yukarıdaki soruları ilişkilerimizde uygulasak çok düzgün ve
her şeyin yolunda giden bir yaşantımız olur değil mi ? Yapmıyoruz, yapamıyoruz her
iki taraf içinde şartlar el verişli değil mi ? Gördüğüm kadarı ile cesaretli
insanlar aşkı yaşıyor o zaman aşk cesaret işi diyelim mi?
Bu yazıyı burada bitireceğim sizlerin yorumlarıyla
tamamlamak istiyorum çünkü ben aşkı hiç yaşamadım bakın tatmadım değil yaşamadım
diyorum…
Dostoyevski Beyaz Geceler kitabı…